28 ŞUBAT ve ÖTEKİ
Fatih Köse
28 Şubat 2021
0
Dükkândaki bir para kasasının üstünde duran küçük tüplü televizyon açıktı. Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'in " Refah Partisinin kapatılmasına karar verilmiştir." dediğini duyunca televizyonu hışımla kapatıp çay boyuna çıkmıştım.
Gözlerimden yaş geliyordu.
Halk seçmişti, iktidar olmuştuk. Ötesi var mıydı? Refah Partili olmak suç muydu?
Ben habis ur muydum? Benim bu ülkeye ne zararım vardı? Ben devlet ve rejim düşmanı mıydım?
Kendi düşüncelerimi ifade edebilmek, inandığım gibi yaşamak ve var olmak istiyordum.
Devletim beni de bu şekilde kabul edemez miydi?
24 Yaşında üniversite eğitimi almış, askerliğini Güneydoğuda Teğmen olarak yapmış bir Refah Partiliydim.
Kendimi itilmiş, ötekileştirilmiş, dışlanmış hissediyordum.
Kendimce faturayı askerlere kesmiştim. Çay boyunda saatlerce herhangi bir
muvazzaf subay aradım. Omuz atıp kavga etmek istiyordum.
" Ne var ulan! Ben de bu ülkenin vatandaşıyım! Ben de hizmet ettim. Seni benden üstün kılan ne? Ben bu ülkenin zencisi miyim?" diye avazım çıktığı kadar bağırıp kavga etmek istiyordum.
Her şeyi göze almıştım. İçim içimi yiyordu. İki saat kadar bu öfke ile çay boyunda dolaştım ama Allah'tan hiçbir muvazzaf subaya denk gelmedim.
Neyse ki Erbakan Hoca " Bu alınmış olan karar tarihin akışı içerisinde basit bir noktadır." diyerek yüreklerimize su serpmişti. Bütün sinirlerim boşalmıştı. Öfke yerini sağduyuya, kabullenişe, sabra ve yeni bir mücadeleye besmele çekmeye bırakmıştı.
Şimdi 47 yaşındayım. Düşünüyorum da 24 yaşında okumuşu bile bu kadar deli dolu olan bir hareketin başına gelenleri ancak Erbakan gibi bir devlet adamı kimsenin burnu kanamadan geçiştirebilirdi.
Zira gerçekten vur dese vuracak öl dese ölecek yüzbinler vardı. O bu tavrı ile bizleri heba olmaktan, ülkeyi iç savaştan kurtardı.
* * *
Her 28 Şubat’ta darbeciler, parti kapatanlar, imam hatip okullarını
engelleyenler ve başörtüsü yasakları kınanır, hatırlanır. Hatırlamak ve
kınamak hatalardan ders çıkarmak ve bir daha bu hatalar yapılmasın diye
yapılır.
Bence artık 28 Şubat’ı bir kan davasına çevirip, 'ÖTEKİ' ne kurumsal bir kin inşa etmek yerine, tefekkür etme ve sorgulama fırsatı olarak bilme zamanı çoktan geldi. Elbette bu tefekkür ve sorgulamayı dünün mağdurları ile beraber muktedirleri de yapmalıdır.
Acaba dün, kendini devletin tek ve vazgeçilmez sahibi, düşüncelerini tek doğru düşünce olarak kabul edenlerin, iktidarda olmanın kendilerine sağladığı güç ve konforu paylaşmamak için kamuyu, devleti ve siyaseti 'ÖTEKİ' ne yasaklamayı savunanlar, günümüzde iyice çoğalan tahammülsüzlük ve kamplaşmada ne derece pay sahibidir?
"Acaba kendisi gibi düşünmeyenleri 'ÖTEKİ' ilan edip, en temel insan haklarını tanımamaya bahane olarak Anayasayı, kanunları ve birtakım ideolojileri bahane göstermeseydik, Cumhuriyeti, toplumun her kesimini olduğu gibi kabul ederek, bütün kurum ve kuruluşları ile kapsayıcı bir forma dönüştürebilseydik, merkezden çevreye bu derece savrulur ve dün dışladıklarımızın 'ÖTEKİ' si olur muyduk?" diye bir soruya cevap düşünülür mü?
Dünün muktedirleri, bugün yaşanan kamplaşmaya karşı yaptıkları itirazların nefsî mi yoksa ahlâki gerekçelere mi dayandığını, yarın çevreden merkeze geri taşınırlarsa ' Sıra bizde' deyip demeyeceklerini yukarıdaki bu soru ile tefekkür etmeye başlarlar mı?
* * *
Peki bugün onca mağduriyet ve mücadeleden sonra kamuda kendisi gibi var olma, siyaset yapma, devleti yönetme hakkına kavuşanların, yani çevreden merkeze gelenlerin, yani mağduriyetten muktedirliğe tebdîl olanların dün yaşadıklarından hareketle Cumhuriyeti, toplumun her kesimini olduğu gibi kabul eden, bütün uygulamaları ile kapsayıcı bir forma dönüştürmek yerine dünün muktedirleri gibi kendilerinden farklı olanlara 'ÖTEKİ' muamelesi yapmasının yanlışlığını bugünden görmek gerekmez mi?
28 Şubata karşı olmak aynı zamanda ;
* Kendisinden farklı düşünenlere baskı yapılmasına karşı olmak,
* İnsanların düşünce ve fikir hürriyetinin önüne engel koyulmasına karşı olmak,
* Tek tip insan yetiştirmeye dayalı insan mühendisliğine karşı olmak,
* Millet iradesinin
tecellisini engellemeye karşı olmak demek değil midir?
Bu günün muktedirlerine, dünün muktedirleri gibi her şeyi en iyi kendisinin
bildiğini zannedip, ülkenin çıkış yolunu kendi düşüncesine tabi olmakta görüp
koca devlet aygıtını kendi dünya görüşü ile eşleştirip, kendisi dışında kalan
her düşünceyi hain, terörist ilan ederek aynı hataya düşüldüğünü ve toplumdan
uzaklaşıldığını hatırlatmayalım mı?
* * *
Dün, nasıl toplumun bir kesimini dışlayıp haklarını arayanları suçlu ilan edip parti kapatanlara, kamuyu, siyaseti toplumun bir kesimine yasaklayanlara karşı durduysam, Bu gün de farklı düşünenlerin terörist olmakla suçlanmasına, parti kapatılmasına, hukuksuz tutuklamalara, üniversite kapatılmasına, düşüncesini şiddet kullanmadan açıklayanlara orantısız güç kullanılmasına, kurumlara keyfi ve kanunsuz kayyum atanmasına karşıyım.
Şüphesiz bu duruşu takınmak hepimize ahlâken vaciptir.
Zira benim mahallemdekiler iktidarda diye yanlışlarına karşı durmazsam, yarın muhtemel bir iktidar değişikliğinde gerçekleşebilecek yanlışlara karşı durabilme hakkımı kaybetmiş olurum.
Dün 28 Şubat’a tepki verip, bugün benzeri yanlışlara susanlar, sadece kendi hak ve hukukunu düşünüp, mağdurken kendi hakkını savunan, güçlüyken ötekini ezmeyi görmezden gelerek, aslında itirazlarının ahlâki değil nefsî olduğunu itiraf etmiş olurlar.
Diğer yazılar için tıklayınız...
ETİKETLER: 28 ŞUBAT EMPATİ KASTAMONU FATİH KÖSE REFAH PARTİSİ DEMOKRASİ
YORUM YAP
E-mail adresiniz yayınlanmayacaktır.